Horon Evi: Ritmin İçinde Filizlenen Bir Dostluk
Horon Evi: Ritmin İçinde Filizlenen Bir Dostluk Bazı hikâyeler zamana direnerek yaşar. Kemençe susunca bile, horonun ritmi hafızalarda yankılanmaya devam eder. Horon Evi’nin doğuşu da işte böyle bir hikâye… Her şey, Fenerbahçe’deki Bordo Bar’da başladı. O zamanlar Karadeniz kültürü yükseliyor, Kazım Koyuncu, Volkan Konak ve Fuat Saka’nın melodileri kulaktan kulağa yayılıyordu. Fuat Saka sahne aldığında, oğlumla birlikte soluğu orada alıyorduk. Yemek bahane, horon şahane! İstanbul’un nezih mekanlarında sabaha kadar dans ediyorduk. Bir gece, sahnedeki dansı izleyen havacı dostlarım Aydın ve Füsun Uslu yanıma geldiler: "Bize bu horonu öğretir misiniz?" Duraksadım. Sahnedeki herkes dans ediyordu. Neden ben? "Siz farklı oynuyorsunuz," dediler. İşte o an fark ettim: Horon, sadece ritmik bir hareket değil; müziğin ruhuyla bütünleşen bir estetikti. Ertesi sabah, on iki kişilik bir grup Soldoy Derneği’nde toplandı. Cezmi, Ayten, Güneş ve diğer eğitmenler hazırdı. Hiç tereddüt etmeden, “Vira Bismillah!” diyerek başladık horona… Bu yalnızca bir dans değil, kültürel bir hareketti. Havacı dostlarımız, Ayla ve Cengiz Kahraman, yıllarca hem maddi hem manevi destek verdiler. Mart Matbaa’nın katkılarıyla horon geceleri düzenlendi, sofralar kuruldu. Diploma törenleri bahaneydi, yemekler ikram ediliyor, dostluklar perçinleniyordu. Neşe ve Nimet, kaptan pilot Ahmet Ergene ile birlikte bu hareketin önemli parçalarından biri oldular. Soldoy Derneği büyüdü, eğitimler başladı. Eğitimler her geçen gün daha profesyonel hale geldi. Pilot arkadaşlarımız kültüre verdiği destekle bu sürecin önemli bir parçası oldular. Ancak zamanla havacılıkta yoğunlaşan eğitim süreçleri nedeniyle bazı dostlarımız yollarına başka yerlerde devam etti. Buna rağmen, horon yaşayan bir kültürdü, pilotlar ayrılsa da ritim kaldı. Ayjet (Anadolu Yıldızları Uçuş Okulu) kurulunca havacılar bir süre uzaklaştı. Ancak Ahmet Ergene, her zaman yanımızdaydı. Hazerfen’de pilot diplomaları dağıtılırken eğitim uçaklarıyla havalanıyor, gökyüzünde süzülüyordu. Bir gün uçuş korkusunu dile getirdiğimde, “Bu korku uçaktan değil, kapalı alandan,” dedi. Küçük bir uçakta, tüm manzarayı gördüğümde haklı olduğunu anladım. Korku yerini keşif ve çekim heyecanına bıraktı. Horon, yalnızca bir sahne sanatı olarak kalmadı. Hafta sonları üçer saatlik eğitimler, hafta içi çalışmalarla birleşerek gösteri ekibini oluşturduk. Her hafta dört-beş saat süren antrenmanlarla kültürü yaşattık. Havacılar, folklor ustaları, gönülden destek veren dostlarımızın katkılarıyla Horon Evi büyüdü, bir dans topluluğundan öteye geçti. Horon Evi artık bir mekân değil, bir ruh… Birlikte nefes aldıkça, ritmi içinde yaşattıkça var olacak.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınızla katkı sağladığınız için teşekkürler..